Tahran'ın en büyük stadyumu 120 bin kişilik Azadi'dir. Stadyumun adı, direkt olarak propaganda darağacından gelir. Her ne kadar anlamı 'Özgürlük' olsa da Azadi bunun tam zıddını temsil eder. 1979'taki İslam Devrimi'nden bu yana kadınların Azadi'de maç seyretmeleri yasaktır. Bu yasak, mekana hatta İran'a özgü bir yasak da değildir. İslam dünyasının genelinde, herhangi bir muhalefetle karşılanmaksızın uygulanan bir kuraldır bu. Ancak İran'a dair kökten gerçek, onun Suudi Arabistan olmadığıdır. Şahların hükümranlığındaki son birkaç on yılda, kadınları kara burkaların altına kilitlemeyen bir ülkeydi. Kadınların yüksek rütbede devlet yetkilisi, yazar, avukat ve güzel bir sporun taraftarı olabiliyorlardı.
Azadi'nin turnikelerine akan o kadar çok insanla, İslami kanunların inceliklerine dair mutabakattan emin olmak imkansız hale geliyor Taraftarların ağzından, açıkça ayıp olarak kabul edilebilecek en pis küfürler çıkacak. Kuran'ın makul herhangi bir yorumunun izin vermeyeceği şekilde yumruk savuracaklar. Bazı adamlar sinekkaydı tıraş olmuşlar ve şüpheli görünen şalvarlar giymişler. Biraz daha yakından bakınca bunların gerçekte erkek olmadığı anlaşılabiliyor. Azadi'den feragat edemeyen Tahranlı kadınlar, cezayı göze alıp maça gelmişler. Göğüslerini iyice örtmüş, uzun saçlarını toplamış, erkek kıyafetleri giymiş ve stadyuma sızmışlar.
Bu topluluk, mazlum, futbola aç kadınlardan oluşuyor.
Söylendiğine göre önemli memurların kızları, ülkenin yönetiminde sesi çıkabilen kadınlar gruba dahiller. Ülkenin ruhani ve siyasi lideri olan Ayetullah Ruhullah Humeyni, 1987'de bir fetva yayınlayarak kadın taraftarlara getirilen yasağı ıslah etti. Uzun, beyaz sakalının arasından, kadınların maçları İslami dönemde ilk kez gerçekleştirilen televizyon yayınları aracılığıyla izleyebileceklerini, ama testeron yüklü stadyumlara gitmelerinin yasak olduğunu buyurdu. Humeyni'nin verdiği ödün bir süre herkesi tatmin etti.
Ne var ki mollaların arada gösterdikleri makul tavırlar, İranlı kadınların derin isteklerini teskin edemedi. Onlar da, bütün hakiki taraftarlar gibi, televizyonun kanlı canlı bir deneyimin kötü bir ikamesi olduğunu anladılar. Kadınların statlarda yer almaya yönelik taleplerinin kaçınılmaz olduğunun anlaşılması vakit aldı. Bugün bile böyle cesur bir talebin dile getirilmesi büyük bir cesaret ve bahaneyi gerektiriyor. Milli takımın cengaverleri, Kasın 1997'de İran'ın kadınlarına her ikisini birden verdiler.
İran'ın Dünya Kupası eleme turlarını geçmesi, Melbourne'de Avustralya ile oynanacak tek bir maça kalmıştı. İranlılar maçın büyük bir bölümünde, elemenin geçilmesi halinde Tahran'daki kutlamaların kontrolden çıkabileceğinden endişelenen hükümetin buyruğu uyarınca, kasıtlı olarak top çevirip duruyorlardı. Fakat maçın son on beş dakikasında, en ümitsiz anlarında, İranlılar üzerlerindeki ölü toprağını atıp, iki nefis gol çaktılar. İran, Humeyni'nin Boeing 747'si sürgündeki bu Ayetullah'ı 18 yıl önce ülkeye getirdiğinden beri, ilk kez Dünya Kupası'na katılmaya hak kazanmıştı.
Rejim kendini koruma paranoyası taşıdığından, kutlamalar için ivedilikle hazırlanmaya başladı. Yetkililer, zafer sarhoşu insanların akılcılığı bırakacaklarını ve türlü olaylar çıkaracaklarını biliyorlardı. Halihazırda futbol sahnesi yeni ve daha liberal bir İran'a duyulan özlemi yansıtmaya başlamıştı. Bu, birkaç ay önce reformcu Muhammed Hatemi'yi başkanlık koltuğuna oturtan ruhtu. İslami cumhuriyet tarihinde milli takımın başına ilk kez yabancı bir teknik direktör, Brezilyalı Valdeir Vieira geçmişti. Kenar çizgisini adımlarken, şahların modern İran'ın amblemi olarak benimsedikleri, ruhban sınıfın ise Avrupa özentisi olarak reddettikleri kravatını takıyordu. Vieira'nın bazı oyuncuları, İran'ın küresel ekonomisiyle etkileşiminin umut verici örnekleri olarak, Avrupa ve Asya liglerinde kariyer yapmışlardı.
Gerçekten de, hükümetin tedirgin olmaya hakkı vardı. Zaferden sonra Tahran caddeleri eğlenen insanlarla doldu. Bu coşku onları resmi ahlaki bir kenara bırakmaya sürükledi. Normalde eve -özel alana- hapsedilmiş olan dans etme, içki içme ve Batı'nın pop müziğini dinleme gibi eylemler kamusal alana taştı. Eğlenenler sadece erkeklerden oluşsaydı, bambaşka bir durum olarak görülebilirdi. Fakat hali vakti yerinde muhitlerde, özellikle gençler arasında, kutlama yapanlar farklı cinsiyetlerdendiler. Bazı kadınlar uymaları gereken emirden çıkıp başları açık parti yaptılar.
Ardından bombayı çok nazik biçimde etkisiz hale getirme işi başladı. Hükümet, takımdan, Avustralya dönüşü -Tahran'daki alev küllenene kadar- Dubai'de bir süreliğine vakit geçirmesini istedi. Radyo yayıncıları laik kutlamalara karşı vatandaşları Allah'a tövbe etmeleri konusunda uyardı. Öteki mesajlar doğrudan kadınlara sesleniyor, 'Değerli bacılarımız' diye başşayıp onlara eve dönüş kutlamaları sırasında evde oturmaları söyleniyordu.
![]() |
Polis barikatını yıkarak Azadi Stadyumu'na giren futbolsever kadınlar |
Kaynak: Futbol dünyayı nasıl açıklar (Franklin Foer)